Bu Blogda Ara

10 Şubat 2009 Salı

Toprağına Sahip Çık!



Ama Nasıl?


Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen Perşembe günü, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun adında bir yasa çıkardıydı. Bu 3 maddelik yasanın tarihi 5 Şubat 2009, numarası da 5836. Şu rastlantıya bakın, 15 Ocak’ta da Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun adlı bir yasa çıkmıştı yüce Meclis’ten; onun numarası da 5831... Neredeyse art arda olan iki yasa... Ama ne yazık, birbirleriyle uyumlu değiller bana göre. Birincisi, bir talana kapı aralar nitelikte, ikincisi, dünyayı korumaya yönelik... İyi de, bu ülke bu dünyanın bir parçası değil mi?

Tek bir tesellim var, yeni hüküm eskisini bozar: diyeceğim, 5836, 5831’in önüne taş koyar. Dilerim, yanılmam.

Bu vesileyle, TEMA Vakfı ’nın 5831’e ilişkin 31 Ocak 2009 tarihli epostasını alıyorum buraya:

«5831 SAYILI KANUN SONRASI ORMANLARIMIZ ve 2B SORUNUNDA GELİNEN NOKTA

1. 5831 Sayılı Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 15.01.2009 tarihinde TBMM'de kabul edilmiş ve 26.01.2009 tarihinde de Cumhurbaşkanı'nca onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Toplam 11 maddeden oluşan bu kanunun uygulama ile ilgili iki maddesi çıkartıldığında geriye kalan dokuz maddenin sadece bir maddesi Tapu Kanunu ile ilgili olup, diğerleri ise dört madde ile Orman Kanunu ve ikişer madde ile de Kadastro ve Harçlar Kanunu ile ilgili düzenlemelerdir. Görülmektedir ki aslında bu; Orman Kanunu ve Kadastro Kanununda yapılan bir düzenleme olup Kanunun adı ile içerik ve amacı birbiriyle uyumlu değildir. Bu husus, kanun yapma (kodifikasyon) sistemine uygun değildir. Doğrusu Kanunun amacının adında yer almasıdır. Kanuna yöneltilecek şekli, ama ilk eleştiri budur.

2. Kanunun 2. maddesinde yer alan, 6831 sayılı Orman Kanununun 7. maddesine yapılan; "Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır." eklemesi kesinlikle Orman Kanununa ve Anayasanın 169. maddesine uygun değildir. Bu düzenleme ile fiilen Orman Kadastro Komisyonları işlevsiz hale getirilmekte, ormanların; uzmanlığı orman olmayan kişilerce belirlenmesine yol açılarak orman varlığının azalmasına sebep olabilecektir.

3. 5831 Sayılı Kanunun 3. maddesi ile Orman Kanununun 9. maddesine; "3402 sayılı Kadastro Kanununa göre kadastrosuna başlanan çalışma alanlarında evvelce kesinleşmiş olan orman haritalarının kontrolü sonucunda tespit edilecek hesaplamalardan kaynaklanan yüzölçümü hataları 3402 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine göre oluşan kadastro ekibince düzeltilir. Diğer vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan aplikasyon, ölçü ve çizimden kaynaklanan yüzölçümü ve fenni hatalar ise kadastro müdürlüğünce mahalli orman kuruluşuna bildirilir. Bildirim tarihinden itibaren onbeş günlük süre içerisinde orman kadastro komisyonu görevlendirilir." şeklinde yapılan düzenleme ile orman kadastrosundaki muhtelif hataların düzeltilmesi hedeflenmiştir. Burada iki tarafı keskin bir kılıç vardır. Bu kılıcın ormanlar lehine mi, yoksa aleyhine mi işleyeceği belirsizdir. Özellikle bu eklenen maddenin birinci cümlesi kesinlemiş orman haritalarındaki yüzölçümü hatalarının düzeltilmesini kadastro komisyonlarına bırakması oldukça risklidir. Bu tip yanlışlıkların düzeltilmesi mutlaka orman kadastro komisyonları tarafından yapılmalıdır. Çünkü mutlaka uzmanlığın gerekeceği bir düzeltmedir.

4. Orman Kanunun 45. maddesinde yapılan değişiklikle eskiden orman kadastro komisyonlarının yapmış olduğu kadastro çalışması bundan böyle genel kadastro ekiplerince yapılacaktır. Ayrıca benzer şekilde Kanunun 9. maddesinde yapılan bir düzenleme ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa Geçici 7. madde eklenerek orman kadastro komisyonlarınca başlanılmış orman kadastrosu faaliyetlerinin tamamlatılması görevi de yine genel kadastro komisyonlarına bırakılmaktadır. Bu, yukarıda 2. maddede açıkladığımız gibi orman kadastrosunun bütünüyle etkisizleştirilmesi ve işlevsizleştirilmesi sonucunu doğuracaktır. Elbette ki bunun ormanların lehine olduğunu söylemek mümkün değildir.

5. 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4'ün 1. fıkrası aynen aşağıya alınmıştır:

"6831 sayılı Orman Kanununun 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilir."
Bu madde içerisinde geçen "fiili kullanım durumunda olanlar" hepimizin bildiği gibi "orman işgalcileri"dir. Orman Kanununa göre işgal bir suçtur. Suç işlemiş kişileri kadastro tutanağının beyanlar hanesine yazmak, suç işleyen kişileri hem ödüllendirmek, hem suç vasfını ortadan kaldırmak ve hem de yeni suçları teşvik etmekten başka bir işe yaraması düşünülemez. Bu madde açıkça orman varlığını azaltıcı nitelikte olduğundan Anayasanın 169. maddesine aykırıdır.

6. 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4'ün 2. fıkrası aynen aşağıya alınmıştır:
"Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz."Orman hukukunda kadastrosu yapılmış yerlerde ikinci kadastro men edilmiştir. Bu Kanun ile, yine bu Kanun gereği yapılacak olan uygulamanın ikinci kez kadastro çalışması sayılmayacağı şeklinde bir kanun hükmü oluşturulması, kişiye veya belli bir zümreye mahsus yasal düzenleme oluşturmak anlamındadır. Bu, Anayasamızın 2. maddesindeki "Hukuk Devleti" ve 10. maddesindeki "kanun önünde eşitlik" ilkesine açıkça aykırıdır.

7. 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4'ün 4. fıkrası aynen aşağıya alınmıştır:

"Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabilir. Bu işlemler sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hatalar, yukarıdaki üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltilir."

Burada 5. maddede açıkladığımız hususlardan kadastro tutanaklarının beyanlar hanesine fiili kullanıcıların adının yazılması hukuksuzluğu bir adım öteye daha taşınarak fiili kullanım durumlarına göre "ifraz ve/veya tevhit" de yapılabileceği düzenlenmiştir. Bu, fiili işgalcilerin işgal ettikleri alanları tapu parseline çevirme işlemidir. Yine 5. maddede açıkladığımız gibi orman varlığını azaltıcı mahiyetteki değişiklik kesinlikle Anayasanın 169. maddesine aykırıdır. Bu fıkrada orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hataların da bu esaslara göre düzeltileceği hükme bağlanmıştır. Aynı gerekçeyle bu düzenleme de Anayasaya aykırıdır. Üstelik bu işlemler daha önceki tescil durumları hiçe sayılarak yapılacaktır. Devlet dediğimiz varlığın temel işlevlerinden birisi olan tapu sisteminin ve güvencesinin bu hükümle tartışılır hale getirilmesi son derece sakıncalıdır.

8. 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4'ün 5. fıkrası aynen aşağıya alınmıştır:
"Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır."

Görüleceği üzere kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinde İmar hukuku ve toprak koruma hukukunun geçersiz kılınması, açıkça yapılan bu düzenlemelerin plan hukukunun dışında tutulması demektir. Bu madde; bir yönüyle toprak mülkiyetini düzenleyen 44. ve tarım ve mera hukukunu düzenleyen 45. maddesine aykırılık teşkil ederken, diğer yandan da Anayasamızın planlama ile ilgili 166. maddesine aykırıdır.

Sonuç olarak; 5831 sayılı Kanun 2B olarak tanınan sözde orman vasfını kaybetmiş, gerçekte ise kaybettirilmiş ama hala orman hukuku ve rejimi altında olan orman arazilerinin satışını kolaylaştırmak için yapılmış bir düzenlemedir. Elbette bu Kanun bir satış kanunu değildir, ama arkasından gelecek ve açıkça Anayasaya aykırı olarak satışı içerecek olan Kanunun uygulamasına zaman ve imkan kazandırmak için çıkartılmıştır. Bu Kanun; Anayasanın 2 (Hukuk Devleti), 10 (kanun önünde eşitlik), 44 (toprak mülkiyeti), 45 (tarım ve meraların korunması), 166 (planlama) ve 169uncu (ormanların korunması) maddelerine açıkça aykırıdır.»

2/B Alanları Satılmasın!...

TEMA Vakfı’nın savsözü bu. Hem yurtsever hem de dünya insanı olmak, birtakım sorumluluklar getiriyor insanlara. Bana göre, bunlardan biri de sivil toplum kuruluşları içinde yer almak, en azından onları desteklemek. TEMA Vakfı, 2/B kapsamındaki orman alanlarının satılmaması için imza topluyor. Bu girişime, http://www.tema.org.tr/2B/ bağlantısından destek olunuyor. Bu yazımı buraya yapıştırdığım sırada, imza verenler 1.286.793’e ulaşmıştı.


İnal Karagözoğlu
Yarımca, 10 Şubat 2009


© 2009 İK
(www.ilgilik.net kaynağından yararlanılmıştır)

Hiç yorum yok: