Bu Blogda Ara

14 Şubat 2012 Salı

‘Cumhurbaşkanına Sorun’un Ardından

Niyetim Bir Karşı Duruş Hareketi Örgütlemek



Biliniyordur, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, bu yılın başında herkesin istediği soruyu kendisine sorabileceği bir etkinlik başlattı: ‘Cumhurbaşkanına Sorun’. Böyle bir şey ülkemizde ilk kez oluyordu. Verilen bir haftalık sürede 14 bin kadar soru ulaştı Köşk’e ve bunlardan 220’si ‘beğendim-beğenmedim’ yöntemiyle halkın oyuna açıldı. 20 Ocak’a kadar süren oylamaya gelen iki milyon dolayındaki oyla en beğenilen sorular belirlendi. Bunlardan ilk onun sahipleri, 28 Ocak günü Köşk’te Sayın Cumhurbaşkanımız’ın konuğu oldular, sorularını kendilerine sözlü olarak iletip yanıtlarını aldılar.


‘Cumhurbaşkanına Sorun’da beğenilen soruların ilk onuna girenler Cumhurbaşkanı Gül’ün konuğu oldular.



İlk ondaki sorulardan biri şuydu: “Televizyonda yayınlanan programlar (özellikle gündüz kuşağı ve diziler) hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce de daha kaliteli programlar için RTÜK’ün daha etkin çalışması gerekmiyor mu?”

Sorunun sahibi, üniversite öğrencisi bir hanım kızımızdı.


Böyle dört dörtlük bir sorunun bir genç hanımdan gelmiş olması bizim evde sert ve soğuk bir rüzgâr esmesine neden oldu. Şöyle anlatayım: Bu etkinliğin haberi veriliyordu televizyonda; eşim, televizyon yayınlarından yakınıldığını duyar duymaz alıp alıp vermeye başladı. Neymiş? Bakıp da ders almalıymışım: bir genç kız bile bu konuda fikir sahibiymiş, hem de bunu devletin en üst makamına çekinmeden soruyormuş, ben ise, yazılar yazıyorum, diye dolaşıp duruyormuşum ortalıklarda... Kaç kere söylemişmiş şu işi de bir yazsana, diye...


Ben susuyorum.


Eşimin hırsı dinince, hanım kızın sorusunun başka bir konuda olduğunu anlatmaya çalıştım sakin sakin: “Senin televizyonlarla asıl derdin benim bildiğim iki şey” dedim, “konuşmalı bir izlencede, bir dizide, bir belgeselde falan ya da gezip tozma şeyinde, fondaki müzik ile konuşmaların birbirleriyle savaşmasından yakınmıyor musun? Bu bir; ikincisi de, bir şeyi belirli bir seste izlerken izlerken reklama ya da tanıtıma geçişte bu şiddetin neredeyse ikiye, üçe katlanmasından, bizi yerimizde zıplatmasından... Hele de biraz mayışmışsan ya da uyukluyorsan...” Bu son durum dizi özetlerinde haddini aşıyor ve ben de yakınıyorum bu işten.



Eşimin ‘şu iş’ dediği işte bunlardı. “Tamam mı?” dedim. Baktım, ses etmiyor, devam ettim: önce hanım kızın sorusu ile Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün buna verdiği yanıtı özetledim o hengâmede aklımda kalan kadaryla. Eşim, haberde aktarılan o yanıtı dinlememişti çünkü...



Sayın Cumhurbaşkanımız’ın küçük hanımın sorusuna yanıtı şöyleydi: “Gündüz programlarını seyretmediğimi sizler de tahmin edersiniz. Bu yönde çok duyum alıyorum, şikâyetler var; kalitenin, seviyenin düştüğü yönünde. RTÜK bunları inceliyordur ve eminim ki çalışmaları vardır. Buralarda da yasakçı zihniyetle yaklaşırsak sonuç alamayız, ama özendirici bir şekilde herkesin kendi içinde otokritik yapması, toplantılar yaparak, ortak şikâyetlere önem vermesi sağlanırsa mesafe alınabileceğini düşünüyorum.”

Bunları dinledikten sonra, “Peki” dedi, eşim, “sen hâlâ öööyle oturacak mısın?” Aklı hâlâ benden beklediğini yerine getirmemiş olmamdaydı.

Hayır, oturmayacaktım. Bu vartayı atlattığıma şükredip durumu masaya yatırdım. İşe şuradan başladım: Bu hanım kızımızın sorusu neydi? “Televizyonda yayınlanan programlar (özellikle gündüz kuşağı ve diziler) hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce de daha kaliteli programlar için RTÜK’ün daha etkin çalışması gerekmiyor mu”, değil mi? Peki, kızımız niye “özellikle gündüz kuşağı ve diziler” diye bir parantez açmış olabilirdi ve “daha kaliteli programlar için RTÜK’ün daha etkin çalışması gerekmiyor mu” diye sormasının amacı neydi? Pek belli, sorucu hanım kızımız, gündüz kuşakları ile dizilerden yakınıyor; çünkü, gündüzleri çoluk çocuk da görebiliyor ‘ahlakdışı’ şeyleri ve bu ‘kalitesiz’ programlar yerine ‘kaliteli’ programlar konması için Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan medet umuyor ve bu düşünce ve görüşünü de Sayın Cumhurbaşkanımız’a onaylatmak istiyor.

Bu üstü kapalı niyet karşısında verilen yanıt ise olabildiğince ilginçti:


-Gündüz programlarını seyretmediği için bu konuda söyleyebileceği bir şey yoktu;
-Ama, hanım kızımızın dediği gibi, kalitenin, seviyenin düştüğü yönünde duyumlar, şikâyetler alıyordu;

-RTÜK’ün bunları incelediğinden ve gerekli çalışmaları yaptığından emindi;

-Ancak, bu konuya da yasakçı zihniyetle yaklaşılırsa sonuç alınamazdı;

-Televizyonlar bu konuda kendi içlerinde özeleştri yaparlarsa, bu yönde özendirici olurlarsa ve ortak toplantılar düzenlerlerse iyi sonuçlar alınabilirdi.
 Ben, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Buralarda da yasakçı zihniyetle yaklaşırsak” diye başlayan sözlerindeki ‘de’ bağlacından ne kadar tedirgin oduysam, ‘yasakçı zihniyetle sonuç alınamayacağı’ yönündeki yargısından o kadar mutlu oldum. Ve ‘otosansür’ değil de ‘otokritik’ demesinden de... Kendi kendini kısıtlama işinin basın yayın dünyamızda almış başını gitmekte oluşuna inat...

Her neyse... İşte açıklıyorum: niyetim, televizyonların bize eşimin yakınmalarındaki türden ettiklerine sessiz kalmamak, sivil bir karşı duruş hareketi örgütlemek.


Ama nasıl?

İşte şimdi arpacı kumrusu gibi düşünmem bundandır.



İnal Karagözoğlu
Yarımca, 11 Şubat 2012



_____________________

(Görsel, Medya Zaman Com Tr kaynağından.)


© 2012 İK

Kaynak: http://www.ilgil.net/