Bu Blogda Ara

21 Şubat 2009 Cumartesi

Akıllı Geçinenlerin Akıl Almaz Yanılgıları

Seçkinciliğe Övgü mü?



Bu sayfalarda bundan önce, XVIII. Yüzyıldan Günümüze... _ Akıllı Olmanın Bedeli başlığı altında Voltaire’in bir sözü yer aldı: “Akıllı kişilerin en büyük talihsizliği, ahmakların abuk sabukluklarıyla başa çıkmak zorunda olmalarıdır.”

Anımsayalım: Voltaire’in, Fransız Devrimi’nin tohumlarının atılmasına, aydınlanma çağının yeşermesine pek büyük katkısı olmuş.

İşte böyle bir adamın dedikleri, ilk bakışta günümüzde de geçerli bir söz, değil mi?

Ama biraz eşeleyince, düşünce özgürlüğünü de içeren insan hakları konusundaki keskin görüşleriyle tanınan bu Fransız’ın demokrasiden yana olmadığını görmedik mi? Bunu unutmayalım... Peki, ona göre en iyi yönetim biçimi neydi? Aydın tekerkliğine dayanan saltçı bir yönetim biçimi değil miydi?

Bu durumda Voltaire, “Akıllı kişilerin en büyük talihsizliği, ahmakların abuk sabukluklarıyla başa çıkmak zorunda olmalarıdır” yargısını hangi bağlamda söylemiş oluyor? Kendi yönetim anlayışı bağlamında...

Evet, Voltaire’in bu sözlerindeki gerçeklik payını da yadsıyamazdım, ama onun dile getirdiği bağlamda değil... Voltaire, kendi döneminin koşullarına uygun bir yargıda bulunmuş, o kadar... Yalnız, göz ardı da etmeyelim, onun bu yargısı, insan denen düşünen varlık var oldukça her dönemsel koşulda söylenebilecek evrensel geçerliliği olan bir yargı...

Ve hemen buradan, bir televizyon izlencesinin çekip çeviricilerinden bir hanım kızın, “Bu ne biçim demokrasi? Benim verdiğim oy ile ayaktakımının, dağdaki çobanın oyu eşit olabilir mi” sözlerine geçmek istiyorum. Doğal ya da çakma bir ‘sarışın’ olan o hanım kız, “Ayaktakımından olanlar, dağdaki çobanlar vb. ahmaktır” demek istemiş olabilir miydi? Bence evet. Ama bu hanım bile, ne baştan aşağı sarışınları aşağılama üzerine kurulmuş bir televizyon izlencesini ne de ayakta kalma pahasına bu ayıba ayıplar katan sunucusunu kınadı, kınayabildi!... İş, el üstünde tutulan bir gösteriadamı olan bu sunucuya gelince, o sözünü sakınmaz görünen hanım kızın da, aralarında yer aldığı karenin aslarının da bu konuda herkesler gibi suspus olduğuklarına şaşırıyorum. Oysa, şaşırmamam gerekir... Ne gaflet!


Görünüşe bakılırsa bizimkilerin sesi çıkmıyor, çık(aka)mayacak da... Peki, MM'nin kemikleri sızlıyor mudur?! Sızlıyordur sızlıyordur; bundan adım gibi eminim...

Son olarak, şu yargımı yinelemek istiyorum: Günümüzün seçkincileri Voltaire’in bu sözlerine sığınmasınlar; ‘seçkinci’ olmanın ayıbı onlara yetiyor da artıyor...

Yanılıyor muyum dersiniz?


İnal Karagözoğlu
Yarımca, 21 Şubat 2009





© 2009 İK

Hiç yorum yok: