Bu Blogda Ara

8 Şubat 2010 Pazartesi

İki Şarkı Eşliğinde Düşünceler

Özelleştirme Ne Değildir?


Bu konuya hiç değinmeyecektim. Artık mide bulandırıcı şeylerden kaçmak mı istiyorum ne? Hem, iki yıl kadar önceki bir yazımda, bir 28 Haziran’da, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümünde, bizdeki özelleştirmelerden de söz etmek zorunda kalmamış mıydım? Bu yetmez miydi? Bence yeterdi.

Memleket meseleleriyle bu işe soyunan devletliler uğraşsındı… İktidarıyla muhalefetiyle… Bizler değil.

Bu uzak duruşlar dinlendirici oluyor. Dün akşam da kendimi televizyonda ‘Bir Şarkısın Sen çocukları’na vermiştim; özellikle de Şebnem Keskin’i dinlemek beni yeniliyor… Derken ilk şarkısını söylüyor; yine pek başarılı: No Doubt’ın ‘Konuşma’sı. Don’t speak… Bir aşk şarkısı: “Sen ve ben, eskiden birlikteydik; / Her gün birlikteydik, her zaman” diye başlıyor… Ve şarkının 90’lı yılların ortalarından gelen kimi dizeleri ‘dinlenmeye niyetli’ bana günümüzden neleri neleri çağrıştırıyor…

“Konuşma, ne dediğini biliyorum; / Anlatma çünkü incitiyor. / Başım ellerimin arasında oturup ağlıyorum, / Her şey bitiyor. / Sen ve ben, öldüğümüzü görebiliyorum… / Ölüyor muyuz? / Anlatma, çünkü incitiyor / Ne dediğini biliyorum… / Konuşma, konuşma, konuşma…”

Hadi gel de düşüncelere dalma!...

………
Derken derken, bir de bakıyorum, bu kez izlencenin konuğu Bora Ayanoğlu, müziğiyle sarıp sarmaladığı dizelerini taşımakta: ‘Fabrika Kızı’… Taa 1970’ten… Ülkem daha 12 Mart’la sarsılmamış… İşte o özgür esinti*:




“Gün doğarken her sabah
Bir kız geçer kapımdan;
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde, yorgunca…

Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi;
Sararken de hayal kurar
Bütün insanlar gibi…

Bir evi olsun ister,
Bir de içmeyen kocası…
Tanrı ne verirse geçinir gider;
Yeter ki mutlu olsun yuvası.

Dışarı(ı)da bir yağmur başlar,
Yüreğinde derin sızı;
Gözlerinden yaşlar akar,
Ağlar fabrika kızı…

Oysa yatağında bile
Bir gün uyku göremez,
İhtiyar anası gibi
Kadınlığını bilemez…

Makineler diken gibi
Batar her gün kalbine;
Yün örecek elleri
Her gün ekmek derdinde.

Gün batarken her akşam
Bir kız geçer kapımdan;
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde, yorgunca…

Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi;
Sararken de hayal kurar
Bütün insanlar gibi…”
‘Konuşma’ ve ‘Fabrika Kızı’…

Günümüzün gerçeklerine dönüyorum ve hiç değinmeyecektim dediğim konuya dalıyorum… Evet, bir şeyleri yinelemem için yetiyor da artıyor bu iki şarkı:

«I- ÖZELLEŞTİRME İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER**

………

B. Özelleştirme

1- Kavram Olarak Özelleştirme :

Özelleştirme (privatization) sözcüğü ilk defa 1983 yılında Webster’s New Collegiate Dictionary’nin 9. baskısında yer almış ve “özel hâle getirmek, sınai veya ticari hayattaki denetim ve mülkiyeti, kamu kesiminden özel kesime aktarmak” olarak tanımlanmıştır. Sözcüğün ilk kullanılışı ise, Peter F. Drucker’ın 1969 yılında basılan “The Age of Discountinuity” isimli eserinde “reprivatization” şeklinde olmuş, 1976 yılında ise Robert W. Pooe bu terimi, “privatization” olarak kısaltmış ve “Reason Foundation” isimli çalışmasında kullanmıştır.

Özelleştirme ilk defa 1979 yılında İngiltere’de Muhafazakâr Partinin seçim manifestosunda yer almış, ilk özelleştirme uygulamaları da (Şili uygulaması hariç tutulacak olursa) yine İngiltere’de Muhafazakâr Parti döneminde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra Kasım 1980’de ABD’de başkanlık seçimlerinin Ronald Reagan tarafından kazanılması ile uygulama dünyaya ihraç edilir hale gelmiştir.

Özelleştirmeyle ilgili olarak sayısız kitap, makale vb. yayınlanmış olup, bunların hemen tamamında ortak olan noktalar tanımına ve uygulama yöntemlerine ilişkindir. Özelleştirme dar ve geniş anlamlı olarak tanımlanmaktadır.

Özelleştirme dar anlamıyla, “mülkiyeti ve yönetimi kamuya ait olan iktisadi üretim birimlerinin özel sektöre devri” olarak tanımlanmaktadır. Bu devir, genel olarak ya iktisadi birime ait hisse senetlerinin halka arzı yoluyla ya da iktisadi birimin bir bütün olarak (blok satış) kişi ya da kurumlara satışıyla gerçekleşmektedir. Bu çerçevede, tarihin çeşitli dönemlerinde hemen her ülkede, kamu mülkiyetindeki birimlerin, özel sektöre devri söz konusu olduğu halde, bu devirlerden hiç birisi “özelleştirme” olarak adlandırılmamıştır. Özelleştirme, basit bir mülkiyet veya yönetim transferinin ötesinde, bütün bir iktisadi organizasyonu, serbest piyasa mekanizmasına göre işleyen yapıya kavuşturmak ve bunun için gerekli dönüşümü sağlamaktır. Bütün bu unsurlar ise özelleştirmenin geniş anlamda tanımında yer almaktadır.

Geniş anlamda özelleştirmede, mülkiyet devrinin yanı sıra, bu tür kuruluşların özel kesime kiralanması, kamu kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerin finansmanının özel kesimce sağlanması, yönetimin özel kesime devri, mal ve hizmet üretimindeki kamusal tekellerin kaldırılması ve kurumsal serbestleşme de özelleştirme kavramı içinde yer almaktadır.

Bu çerçeve içinde özelleştirme bir bütün olarak devletin iktisadi faaliyetlerinin sınırlandırılmasını ve ekonomide piyasa güçlerinin etkili kılınmasını ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Türkiye’de çay ve tütün tekellerinin ortadan kaldırılması, bu alana özel sektörün de girmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması, geniş anlamda bir özelleştirme örneğidir. Yine KİT’lerde belirli işlerin (temizlik, yemek ve hatta üretime yönelik bazı işlerin) ihale yoluyla özel girişime bırakılması da bu anlamda özelleştirme olmaktadır. İmtiyaz devri, yönetim devri, kiralama yöntemi, gelir ortaklığı yöntemi vb. yöntemler geniş anlamda özelleştirme kapsamına girmektedir.

………

DEĞERLENDİRME

1980’li yıllardan itibaren, dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde başlatılan özelleştirme uygulamaları, her ülkeye uygulanabilecek tek özelleştirme yöntemi olmadığını, ülkelerin ekonomik, sosyal yapı ve gereksinimlerine göre uygulamanın biçimlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

Tekelleşmeyi önleyici ayrıntılı düzenlemeler yapılmadan, fiyat, üretim, yatırım gibi konularda bağımsız düzenleyici kurumlar oluşturulmadan, ülkenin gelişmişlik düzeyi, piyasaların yapısı, gelişmişliği, teknolojinin durumu, gelir dağılımı ve bölgesel gelişmişlik farkları gibi hususlar dikkate alınmadan, kısa dönemde bütçe açıklarını kapatmak için, devlete gelir sağlamayı hedefleyen, öncelikleri doğru belirlenmemiş bir şekilde özelleştirme yapılmasının, ekonomide yarardan çok, zarar getireceği, özelleştirmenin finansörlerinden olan Dünya Bankası uzmanlarınca hazırlanan ülke raporlarında da zaman zaman dile getirilen gerçeklerdir.

Kamu ekonomik girişimciliğinin ve kamu müdahaleciliğinin özelleştirme ile son bulması beklenilmemektedir. Bunun en temel nedenlerinden birisi, toplum halinde yaşamaktan kaynaklanan gereksinimler ile özel sektörün kâr saikinin her zaman bire bir çakışmamasıdır.

Bazı sektörlerde optimal yatırım hacminin ve başlangıç masraflarının çok yüksek olması, özel sektörün gerekli sermaye donanımına sahip olmaması veya kâr marjını yeterli görmemesi gibi faktörler, bu alanlara devletin girmesini zorunlu kılabilmektedir.

Özelleştirme uygulamaları üzerine yapılan araştırmalar, yalnızca kamu mülkiyetinin, özel sektöre devrinin, ekonomide etkinlik ve verimliliği sağlamak için yeterli olmadığını göstermektedir.

Özelleştirme, bütün endüstri ilişkileri sistemine, en azından kısa dönemde olumsuz etkileri olan bir iktisadi politika aracıdır. Bu olumsuz etkinin uzun dönemde ortadan kalkması, özelleştirme ile beklenen amaçların gerçekleşmesi ile mümkün olabilecektir.

Türkiye ekonomisinde dönem dönem yapılan araştırmalar, piyasada tekelci eğilimlerin güçlü olduğunu ve genelde rekabetçi değil, oligopolistik bir yapı bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle, özellikle kamu tekellerinin, özel tekellere dönüşümünü engelleyecek önlemlerin, özelleştirme ile birlikte uygulamaya konması gerekmektedir.

KİT’lerin satın alınması için kullanılan kaynakların, özel kesimde rekabete dönüşebilecek kaynaklarla rekabete girmemesi, dışlama etkisi yaratmaması gerekmektedir. Bu nedenle KİT’lerin özelleştirilmesinde, âtıl tasarrufları harekete geçirmeye olanak sağlayacak şekilde, halka arz yöntemine ağırlık verilmesi gerekmektedir.»

*
‘İktidarı belirleyenlerin onlar olmadığı’ söylenen Tekel işçileri, 4/C, artık her sabah gün doğarken yollara çıkmayan tütün işçileri, yağmura hacet kalmadan ıslanan tekel işçileri… Konuşmanıza ne gerek, diyeceklerinizi biliyorum; ve başım ellerimin arasında oturup ağlıyorum; çünkü, her şeyler bitiyor… Hep birlikte öldüğümüzü görüyorum… Anlatma, çünkü incitiyor; konuşma, konuşma, konuşma!...


İnal Karagözoğlu
Yarımca, 7 Şubat 2010

_______________
* Fabrika Kızı -Alpay söylüyor.
** Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun genelağdaki yerinde, Özelleştirme Ders Notları başlıklı bir çalışma var; bu kurula alınan denetçi yardımcılarına verilen eğitimde yararlanılmak üzere 2004 yılında Kurul’un başdenetçisi Nursel Öztürk hazırlamış.
(bkz. http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/ozellestirme.htm )

© 2010 İK

Hiç yorum yok: