Bu Blogda Ara

27 Kasım 2008 Perşembe

Yahya Kemal Yılı Dolayısıyla

Mâhurdan Gazel...
Şiirleri en çok bestelenmiş şairimiz kimdir, diye sorulsa, akla ilk gelen ad Yahya Kemal olur. Müzikle yoğrulmuş pek çok şiirinin bestelenmiş olması boşuna değil... Benim bildiğim, hemen hepsi de Münir Nurettin’ce yapılmış besteler... Yahya Kemal, yarı çağdaşı sayılan Münir Nurettin’in, şiirlerine giydirdiği o nağmelerin ne kadarını duyabilmiştir, hep merak ederim.

Ve Münir Nurettin, Mâhurdan Gazel’i bestelememiş. Adındaki makamda kendi içmüziğiyle yaşasın, istemiş olabilir mi?

Ben, Mâhurdan Gazel şiiri için bir bakayım, dedim, -sanırım, bencileyin gereksiz (!) ayrıntılara takılan kimileri de araştırmıştır- Şair’in bence müzikle en yoğun biçimde örtüşen bu şiiri kaynaklarda pek yer almıyor; örneğin, en kolay ulaşılan genelağda şiirin başlığıyla ararsanız, bugün için 3 bin 290 sonuç var. Beyt-i musarra niteliğindeki matla beytiyle ararsanız sıfır sonuçla karşılaşıyorsunuz; maktasıyla ararsanız da sonuç sıfır! Mahlas beytiyle? O da sıfır!... İlk dize için ise dört sonuç var; son dizeye göre de beş... Bu sayılar, 2008 Yahya Kemal yılı olarak ilan edilmezden önce, örneğin geçen yılın ortalarında ikiydi; şiirin adına göre de 48... Bu gazelin şah beyti hangisidir, karar veremediğim için bu yönden bir arama yapmadım; ama adım gibi eminim, aramayı hangi beyitle yaparsam yapayım sıfır sonuçla karşılaşırdım. Durum hiç de iç açıcı değil!

Ve diyelim, öğrenme isteğinizi engelleyemediniz, “Yahya Kemal, Münir Nurettin’in bu bestelerinden hangilerini dinlemiş” diye bir araştırma yapmaya kalkacaksınız, hemen söyleyeyim, yol yakınken cayın bu işten; sonucun sıfır olacağından da adım gibi eminim.

*
Artık pek oyalanmadan, Eski Şiirin Rüzgârıyle’den (1962)¹ Mâhurdan Gazel’i okuyalım, ne dersiniz?

Gördüm ol meh dûşuna bir şal atıp Lâhûr’dan Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nûrdan
Nerdübanlar bûşiş-i nermîn-i dâmâniyle mest İndi bin işveyle bir kâşâne-i fağfûrdan
Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye Geçti sandım mâh-ı nev âyine-i billûrdan
Halk-ı Sâ’dâbad iki sâhil boyunca fevc fevcVâde-i teşrîfine alkış tutarken dûrdan
Cedvel-i Sîm’in kenarından bu âvâzın KemâlKoptu bir fevvâre-i zerrîn gibi mâhûrdan

* * *
Müziğimize duyduğum ilgiden, sevgiden olacak, başımdan büyük bir işe kalkıştım, Mâhurdan Gazel’in bir açıklamasını yapayım, dedim, ardından da, hiç olmayacak bir işe girişip onun üzerine bir şiir denemesi yazdım. Sırayla sunuyorum:

Açıklama

O ay yüzlüyü, omzuna lâhuri bir şal atmış, gül gibi yanaklarını parıltılı bir yaşmakla örtmüş olarak gördüm; sanki sedefsi bir sırçadan yapılmış bir saraydan bin bir nazla iner gibiydi... Ve sarayın merdivenleri, eteklerinin yumuşak öpüşleriyle kendinden geçiyordu.

Sonra bu güzel, eteklerini tutarak üç çifte bir kayığa atladı; o an, sanki yeni doğmuş bir ay kristal bir aynadan geçiyordu... İşte o sırada, bütün Kâğıthane halkı akın akın iki kıyı boyunca toplanmış, bu ay yüzlünün gelişini uzaktan alkışlıyordu.

Ey Kemal, gümüşe benzeyen Haliç’in kıyısından kopup gelen bu seslenişlerin, sanki çevresine mâhur makamında sular saçan altından bir fıskiye!...

Deneme

Gördüm o ay yüzlüyü,
Bir şal atmış omzuna, lâhuri;
Örtülü gül yanaklar
Bir yaşmakla;
Yaşmak parıltılı...

Ve işte indi,
Bin bir nazla
Bir saraydan...

Saray, sanki sedefsi sırçadan,
Sanki merdivenleri kendinden geçmiş
Öpüşüyleriyle eteklerinin...
Öpüşler yumuşak.

İşte,
Şimdi de,
Eteklerini tutup da
Atlarken üç çifte sandala,
İşte o an,
Yeni doğmuş bir ay gibiydi
Ve
Geçiyordu sanki
Billûr bir aynadan...

Kâğıthane’nin bütün halkı
Akın akındı;
Gelip toplanmıştı
İki kıyı boyunca;
Alkışlıyordu uzaktan
Gelişini
O ay yüzlünün...

Ey Kemal,
Senin bu seslenişlerin,
-Kopup gelen
Gümüş renkli Haliç’ten-
Sanki
Altın bir fıskiye
Ve saçıyor suları
Mâhur makamından...


İnal Karagözoğlu
Yarımca, 16 Kasım 2008

_________________

Anlamlar ²:

- meh: (= mah) Far. Gökteki ay.
- dûş: Far. Omuz.
- Lâhûr: > Lahor (Pakistan’ın Lahor kenti. [Şair, Lahor'da yapılan ve ‘lahurî’ de denen bir tür şaldan, ‘Lahor şalı’ndan söz ediyor]).
- nerdüban: (<> fevç fevç) Ar. Akın akın (fevç: insan kalabalığı).
- vâde: Ar. Bir iş için önceden belli edilen zaman.
- teşrîf: Ar. Gelmesiyle bir yeri onurlandırma.
- dûr: Far. Uzak.
- cedvel: Ar. Su kanalı.
- sîm: Far. Gümüş.
- Cedvel-i Sîm: (Şair’in anlatmak istediği) Haliç (İstanbul).
- âvâz: Far. Ses (özellikle insan sesi).
- fevvâre: Ar. Fıskıye, su fışkırtan şey.
- zerrîn: Far. Altından (altından yapılmış).
- mâhûr: Far. Türk müziğinde bir makam (Ar. içki meclisi, meyhane; Far. şarap içen).

Notlar:

¹
http://www.nadirkitap.com/eski-siirin-ruzgariyle-kitap8138.html (Ayrıca http://www.poetikhars.com/wiki/index.php?wiki=Gazel ’den de yararlandım. İK)

² Sözcüklerin yazımında, uzun okunan ünlülerde de düzeltme imi (^) kulanılarak bu şiirin yazıldığı dönemin noktalama anlayışına uygunluk sağlanmaya çalışılmıştır.

³ Porselen, ortaçağ İtalyancasındaki porcella sözcüğünden geliyor. Porcella, istiridye kabuğunun iç yüzeyini kaplayan sedefin beyaz/parlak kıvrımlarını tanımlıyordu.

© 2008 İK

Hiç yorum yok: